Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 7 bölgesinde de deprem tehlikesi olan Türkiye, 780 bin kilometrekarelik toprak parçasında 3 iklim yaşatıyor. Her iklimde ise kendi karakterine has inşaat malzemeleriyle yükselen yapılar asırlardır varlığını koruyor. Ancak nüfusun hızla artması kentleşme konusunda bazı dengeleri değiştirdi. 100 yıl önce tek tük apartman olan şehirlerdeki kaide, istisnaların gölgesinde kaldı. Mega kentlerde ise durum çok daha karmaşık bir hal aldı. Özellikle cam dış cephe kaplaması olan gökdelenlerin gölgesindeki İstanbul, İzmir ve Ankara, yaz aylarında ‘sıcaklık’ şikâyetlerinin en çok yaşandığı iller haline geldi. Bunun da bilimsel bir açıklaması, henüz kanıtlanmamış bir de çözümü var. Peki Columbia Üniversitesi’nin bu ‘zikzak’ projesi gerçekten de klimaları kaldırtıp iklimi düzeltir mi? Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kutluğ Savaşır, dış cephe kaplamasının şehrin iklimine ve evin iç sıcaklığına etkisini Milliyet.com.tr’ye anlattı.
CAM KAPLAMALI YAPILAR İKLİMİN DÜŞMANI MI?
New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, temmuz ayında yaptığı bir açıklamada New York şehri için, “Cam ve çelikten yapılmış gökdelenlerin artık şehrimizde veya Dünya’mızda yeri yok” demişti. Blasio’nun bu açıklaması birkaç ay önce bilimsel çalışmalarla kanıtlanan bir katliamın dışa vurumuydu. Çünkü cam kaplı ve LED ışıklarla süslenmiş gökdelenler sadece New York için sorun teşkil etmekten çıkmış, tüm dünyada iklimi ve doğayı bozan yapılar haline gelmişti. Şehirlerin aşırı büyümesi ve dev inşaatların hızla ilerlemesi nüfus yoğunluğunu artırmanın yanında, bölgedeki ısıyı artırıyor ve rüzgâr yapısını da değiştiriyor. Yani şehirlerin iklimini insanlar ‘camlarla’ bozuyor.
Yapılan araştırmalara göre cam giydirme, gökdelenlerin güneş ışığının bir kısmının içeri girmesine neden olurken, bir kısmını da yansıtarak mercek etkisi yapıyor. Araştırmada yerleşim yeri ile hemen yanı başındaki yeşillik alanda sıcaklıklar ölçüldü. Termometredeki rakamlar mevsimsel değişikler gösterse de, yeşillikten yoksun ve cam kaplı yapıların bulunduğu yerleşim alanında, olması gereken sıcaklıktan en az 5 derece fazlasını gösteriyordu. Yani şehirleşme dünyayı ısıtıyordu. Peki yaşamak zorunda olduğumuz dev yapılar dünyaya ne kadar zarar veriyor? Zararsız yapılar inşa etmek mümkün mü? 2’nci sorunun cevabı, geometrinin derinliklerindeki ‘zikzaklarda’ saklı!
İZMİR’DE ARTIK ÇİN SEDDİ VAR!
New York dünyanın en güçlü finans merkezlerinden biriydi. Hatta dünyanın ekonomik olarak en güçlü şehri de yine New York olduğundan cam kaplı ve onlarca kat yüksekteki ofisler şehrin zamanla değişen doğasına uyum sağlamıştı. Ancak 1900’lerin başında İzmir henüz New York’un ‘dokusuna’ bürünmeye hazır değildi. 20. yüzyılın başlarında ABD’nin New York ve Chicago kentlerinde birbiri ardına yükselmeye başlayan gökdelenler kısa sürede dünyanın farklı kentlerinde de inşa edilir olmuş olsa da, günümüzde Avrupa’daki en çok gökdelene sahip ülke Türkiye! Türkiye’deki gökdelen sayısının 417 olması ise elbette bir şeyleri etkiliyor. Doç. Dr. Kutluğ Savaşır, doğaya yapılan her müdahalenin bir etkisi olacağına dikkat çekerek, rüzgârın İzmir’deki ‘Çin Seddi’ni andıran kentleşme dolayısıyla doğal şekilde ilerleyemediğine dikkat çekti. Yüksek ve cam kaplı yapıların meydana getirdiği olumsuzluklar İzmir’de de hissediliyordu.
Doç. Dr. Savaşır, “Doğaya yapılan her müdahalenin az veya çok etkisi vardır. Ancak birkaç katlı ahşap, taş tuğla veya kerpiç malzemeli yapıların doğaya etkisi, çok katlı betonarme veya çelik karkas yapıların yanında yok denecek kadar azdır. Buna en güzel örnek İzmir’de yaşanan imbatın iklimi yumuşatıcı etkisidir. İmbat denizden karaya doğru esen melteme İzmir’de verilen isimdir. Yazın serinletir, kışın sıcak hava getirir. 100 yıl önceki İzmir sahilindeki yapıların en fazla 2 katlı taş duvarlı ve bahçeli ayrık nizam yığma yapılar olduğu düşünüldüğünde bu imbat şehrin içlerine kadar ilerleyebilir ve büyük bir alanı etkileyebilirdi. Oysaki günümüzde tüm sahil 8-10 katlı betonarme ve bitişik nizam yapılarla sanki bir Çin Seddi gibi kapanınca imbat rüzgârının bir arka sokaktaki yapılarda bile hissedilmesi mümkün olmuyor. Doğadan elde edilen malzemenin çevreye zararlı etkisi yapay malzemelere göre çok azdır” diye konuştu.
HER BÖLGENİN KENDİNE HAS MALZEMELERİ VAR
Dubai’deki Burj Khalifa (Halife Kulesi) 828 metre yüksekliğiyle, cephesi camla kaplı, dünyanın en yüksek yapısı. Doç. Dr. Kutluğ Savaşır yüksek ve cam kaplı yapıların çevresine verdiği zarara değindi. “Bu tip yapılarda hem direkt olarak güneşten gelen hem de çöl kumlarından ve çevreden yansıyan gün ışığı cam cepheden içeriye girmek ister. Eğer önlem alınmazsa mekanın içi dayanılmaz derecede ısınabilir. Bu nedenle giydirme cephelerde kullanılan camlar özel metal folyolarla kaplanır. Böylece kızılötesi ve morötesi zararlı ışınların yarıya yakını içeriye giremeden yansıtılır. Yansıtılan bu zararlı ışılar çevre parsellerdeki yapılara yönelir. Cam kaplamalı giydirme cepheler bulunduğu yapının ısıl performansı için olumlu, çevre yapılar için özellikle yazın olumsuz etkilere sahiptir” diye konuşan Doç. Dr. Savaşır, Türkiye’deki yapıların her bölgede kendi iklimine uygun değişiklik gösterdiğini ‘deprem’ detayına dikkat çekerek şunları anlattı:
“Türkiye bir deprem ülkesidir ve yapı ne kadar ağır olursa depremin etkisi o kadar artar. Biz mimarlar da bu sebeple yapıları hafifletmek isteriz. Cam giydirme cephelerin gökdelenlerde, tuğla yerine uygulanma nedenlerinden biri de budur. Ancak gökdelen özelinde olaya yaklaşmazsak, az katlı yapıları ele alırsak her dış cephe kaplaması uygun olabilir. Ancak sürdürülebilir mimarinin gereği olarak yerel malzeme kullanımı hem ekonomik olması hem de ekol yaratmak adına tercih edilebilir. Bodrum evleri, Alaçatı evleri, Foça evleri, Safranbolu evleri denilince bölgede bulunan yerel malzemeyle tüm cepheler arasında bir dil birliği oluşur. Ayrıca mermer, granit gibi kâgir (kârgir) malzemeler doğal yapı malzemeleridir. Bu malzemelerle cephe kaplaması yapıldığında bir miktar ısıyı bünyesinde depolayabilir. Yüzeyi pürüzlü ise ayna gibi yansıtmaz. Çevresine ısı yayan bir kaynak gibi davranmaz.”
ZİKZAKLAR İSTANBUL’A DA GÖZ KIRPIYOR
Cam kaplı gökdelenlerin bozduğu doğal sıcaklıklar ve rüzgâr akışı, duvarlara zikzak şekiller eklendiğinde olması gereken seviyelere daha da yaklaşıyor. Bu zikzaklar, küresel sıcaklıklar artarken, aşırı ısınmış bir binayı soğutmaya yardımcı olabiliyor. Sadece birkaç santimetre genişliğindeki zikzak şekiller, günlük ortalama duvar sıcaklıklarını birkaç santigrat derece düşürebiliyor. Şimdi sıcaktan bunaltan ve yakıcı güneşi üzerinde hissettiren cam binalar, küresel enerjinin yaklaşık yüzde 40’ını tüketiyor ve küresel karbondioksit emisyonlarının üçte birinden fazlasına neden oluyor. Bunun büyük bir kısmı yine camların dezavantajlarından etkilenen dev gökdelenlerin iç mekanlarını soğutmak için kullanılan klimalardan geliyor. Araştırmacılar da bu problemin farkında olduğundan uzun yıllar, güneşin enerjisinin daha fazlasını yeniden yönlendirebilen tasarımlarla bu enerji yükünü azaltmanın yollarını aradı. Camların yansıtıcı filmlerle kaplanması içerideki klima ihtiyacını azaltmış olsa da, dışarıdaki sıcaklıkları yaklaşık 5 derece yükseltmişti.
Columbia Üniversitesi’nden malzeme bilimci Yuan Yang, dikey duvarların soğutulmasının daha zor olduğunu söylüyor ve bunun nedenini, duvarların sadece uzaya doğru bakmamaları, aynı zamanda yerden ısı emmeleri olduğunu açıklıyordu. Yang’ın ekibi, dikey yüzeyi oluklu hale getirerek ve yüzeyleri farklı malzemelerle kaplayarak (aşağıya bakan daha yansıtıcı malzemeler ve yukarıya bakan daha yayıcı malzemeler) duvarın geleneksel düz bir duvara göre daha az ısı emebileceği hipotezini ortaya koydu. Sıcak bir günde geleneksel ve zikzak duvarların yerden ne kadar ısı kazandığını karşılaştıran simülasyonlar, ortalama farkın yaklaşık 2,3 derece olduğunu ve bu farkın günün en sıcak saatlerinde 3,1 dereceye yükseldiğini keşfetti. Bu fark, İstanbul Maslak’ta ve hemen yanındaki Belgrad Ormanı’nda ise neredeyse 10 dereceye çıkıyordu. Peki ama nasıl?
Columbia Üniversitesi’ndeki önemli ‘zikzak’ projesi, belki de bozulan iklimi yeniden iyileştirmeye atılacak bir adım olabilir. Ancak iklimi bozan yapılar artık yalnızca Amerika kıtası için sorun değil. Mega kent İstanbul da, değişen dengelerin vücut bulmuş hali. Bu fark, düz duvarlarda 5 derecenin de üstüne çıkıyor. Cam binaların, gelen ışığı yansıtması sonucu çevresindeki sıcaklık 3 derece yükseliyor. Beton ve asfalt kaynaklı sıcaklık farkı da hesaba katıldığında şehirleşmenin iklim üzerindeki etkisi çok daha net anlaşılıyor. 33 derece olan sıcaklık Maslak’ta ortalama 42-45 derece aralığında, hemen yanı başındaki Belgrad Ormanları’nda ise 32 derece hissediliyor. Dolayısıyla ortaya 10 derecelik sıcaklık farkı çıkıyor ve bu da bunaltıcı şehirlerin kurulduğuna işaret ediyor. Günün birinde dev gökdelenler, geometrinin zikzaklarıyla giydirilir mi bilinmez ama iklim değişikliğinin dünyamızı bambaşka bir geleceğe taşıdı kesin. Ne olursa olsun, zikzaklar belki de daha doğala yaklaşmak için bir yerlerden dünyamızı korumak isteyenlere göz kırpmaya devam edecek.